Herkesin haberleşme hürriyetine sahip olduğu*, halkın haber almasının, düşünce ve kanaatlere ulaşmasının, kamuoyunun serbestçe oluşmasının engellenemeyeceği, haber ajanslarının özerkliği ve tarafsızlığının esas olduğu* gerçeği, uzun bir süredir, işlevini kaybetmiş Anayasa maddeleri olmaktan ibaret. Oysa ki yaşadığımız krizler bize çok sesliliğin ve farklı seslerin yapacağı uyarıların ne kadar önemli olabileceğini bir kez daha gösteriyor.

Ekonomist Uğur Gürses, SPK’nın 13 Temmuz’da “içeriden öğrenenlerin ticaretini” süreli olarak serbest bırakması, iki gün sonra ise tepkilerin ardından geri adım atmasıyla ilgili kaleme aldığı yazının sansürlenmesinin ardından çalıştığı gazete ile yollarını ayırdı. Beğendiğim bir ekonomist olan Gürses, medyadan uzaklaşan, uzaklaştırılan çok sayıda saygın gazeteciden sadece biri.

Gürses, bir ekonomistin en temel dayanağı olan rakamlarla konuştuğu 14 Ekim tarihli yazısında önemli tespitlerde bulunuyor;

*Ağustos’taki 14.3 milyar dolarlık çıkışın; 1.8 milyar doları portföy çıkışı, 12.5 milyar dolarlık bölümü ise bankalardan çıkan finansman. Bu boyutta bir çıkış tarihsel seri içinde görülmemiş bir çıkış.

*Böylesine devasa bir çıkış, izleyebildiğim kaynaklardan edindiğim izlenime göre henüz yerine konulamadığı bir tarafa, az da olsa telafi edilmiş de değil.

*Bunun göstergesi de Merkez Bankası döviz rezervlerindeki değişim; Eylül sonunda Merkez Bankası altın ve döviz toplam rezervleri Ağustos sonuna göre 4 milyar dolar daha düşük.

*Eylül ayında da ödemeler dengesindeki kanamanın devam ettiği çok açık. Bir adım daha gidelim; 11 Ekim itibariyle Merkez Bankası rezervlerinin Eylül sonuna göre kabaca 1 milyar dolar daha düşük olduğunu hesaplıyorum.

*Geldiğimiz yer şu: Ağustos ayındaki şoktan sonra önlem almak yerine palyatif ve yasakçı adımlar geldi. Bu da kanamaya engel olamadı. Bu tablo, yılın son 5 ayında sert durgunluğa işaret ediyor.

Uğur Gürses ve değerli başka birçok ismin Türkiye’nin bir ekonomik krize sürüklendiği ve nedenleri üzerine yaptığı uyarı ve değerlendirmeler halka ulaşmadı ve biz bu uyarıları dinleme, sebep ve sonuçları üzerine konuşma, tartışma fırsatı bulamadık. Oysa ki medya, devletin tüm güçlerinin sağlıklı olarak işlev göstermesini temin eden ayrı bir güç olmalıdır. Medyanın bağımsız ve tarafsız, aktardığı bilginin, tam, dengeli ve objektif olması kamuoyunun sağlıklı fikir oluşturması için zaruridir. Tarih, devlet gücünün toplumun isteğine ve hukuka uygun olarak kullanılmasını temin için sağlıklı bilgilendirmenin önemini gösteren örneklerle doludur.

Türkiye’de Medya Hep Sorunlu Oldu

Türkiye’de, ne medyanın iktidarın baskısı altında olduğu ve medya sahipleri ile siyasetçiler arasındaki yakın ilişkiler sonucu ortaya çıkan otosansür iklimi ne de medyanın kar etmeyen yapısı nedeniyle medya patronlarının başka alanlarda iş yapma ve bu sebeple hükümete yakın olma isteği yeni bir olgu değil. SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı’nın 2016 yılındaki; “Türkiye’de Basın Özgürlüğü: Mitler ve Gerçekler” raporunda da altı çizildiği üzere; “Türkiye Cumhuriyeti tarihinde siyasal bunalımların derinleştiği ve toplumsal gerilimlerin yoğunlaştığı dönemler, medya manipülasyonlarına, dezenformasyon içeren haber ve manşetlere sahne olmuş ve bu dönmelerde hukuka, demokrasiye ve insan haklarına ağır darbeler vurulmuştur…”

Ancak 2018 yılı başında araştırma şirketleri tarafından yapılan anketler, medyaya güvenin her geçen gün azalmaya devam ettiğini göstermektedir. Sosyal medya artık daha güvenilir bir haber kaynağı gibi görülmektedir.

Gelecek, devletlerin, halkın haber almasının önüne geçemeyeceği teknolojiyi sunsa da bugün, ülkemiz ölçeğindeki ülkelerde medya hala kamuoyu oluşturma ve yanıltma gücüne sahiptir.

Bu sebeple;
-Parasal, operasyonel ve gerekli fiziki ve sanal ortam destekleri sağlanarak medya bağımsızlığı parasal ve işlevsel olarak güçlendirilmeli, piyasaya yeni girişler teşvik
edilmelidir,

-Medyanın toplumu sağlıklı bilgilendirmesini sağlamak için mali ve yönetimsel olarak şeffaflığı ve hesapverirliği en ileri seviyeye getirilmelidir,

-Medya sektöründe sahiplik ve kontrolde çeşitlilik sağlanmalı, medyanın bağımsız, tarafsız ve dürüst bilgi ve görüş aktarma işlevini göstermesi, toplumsal konularda farklı görüşlere yer vermesi sağlanmalıdır,

-Kamu sektörünün sahip olduğu veya kontrol ettiği medya kuruluşları siyasi partiler ve görüşler karşısında tarafsız olmalı, bütün görüşlere aynı mesafede durmalı, görüşlerin topluma ulaşmalarını sağlamalıdır,

-Medyayı ve ifade özgürlüğünü ilgilendiren konular yargının öncelikli ve acil konuları olarak belirlenmelidir.

Medyanın, yasama, yürütme ve yargı güçlerinden ayrı ve hepsine eş değer bir güç olması demokrasinin gereğidir. Ünlü bir sözden hareketle; unutulmamalıdır ki, sorumluluktan kaçabiliriz ama sorumluluktan kaçmanın sonuçlarından kaçamayız!

1*-Anayasa m 22
2*-Anayasa m 31
3*-Anayasa m133