Kılıçdaroğlu’nu Değil, Siyasi Partiler Yasası’nı Değiştiriniz!

“Yapıştın koltuğa ayrılmıyorsun” diyerek Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kılıçdaroğlu’na yine yüklenmiş. Bkz. Bu söylemi gelmiş geçmiş bütün siyasi parti başkanları için genellemek mümkün. Çünkü, bir kere seçilmiş olmayı, kendilerini tanrının gönderdiğine yoran siyasi parti başkanları – birkaç istisna hariç –adeta yapıştıkları koltuğu bırakmazlar.

Siyasi Partiler, Bireylerle Devlet Arasında Liderleri Tarafından Tutulmuş Olan Bir Dar Köprüdür.

Siyasi partiler, bir yandan vatandaş adına devlet yöneticilerin belirlenmesini sağlarken, diğer yandan devlet yönetimi için fikirlerin ortaya çıkarılmasını, geliştirilmesini, toplulaştırılmasını, birleştirilmesini, üzerinde mutabakat oluşturulmasını ve bütünlük içinde devlet yönetimine aktarılmasını sağlayarak, demokrasiler için son derece önemli işlevler yerine getirirler. Bu yönüyle siyasi partiler, bireyler ile devlet arasında bir köprü işlevi görür.

Bu nedenle bireylerin devlet yönetimi ile ilgili fikir ve tercihlerinin siyasi partilerde tam olarak karşılığını bulması, siyasi partilerin tercihlerinin sağlıklı bir şekilde oluşması gerekir.

Fakat bu konuda yazılmış olan oldukça fazla sayıdaki akademik eserlerde: Türkiye’de siyasi partilerin karar alma ve yönetim mekanizmalarına siyasi oligarşik grupların ve partiyi şahsi malı imiş gibi gören liderlerin hâkim olduğu, partilerin tabanlarının parti politika ve kararlarını belirlemediği, lider ve merkez yönetimlerin tercih ve kararlarını desteklemek durumunda oldukları, siyasi parti yönetimleri üzerinde iş adamları, cemaatler, seçmen ve delege ağaları ve benzerlerinin saydam olmayan yöntemlerle nüfuz sahibi olduğu ifade edilmektedir. Siyasi partilerin yönetimlerinin liderlere ve çevresindeki küçük bir grubun eline geçtiği, profesyonel bir politikacı sınıfının özel işletmelerine dönüştüğü, bu durumun parti üyelerinin özgür düşünceye bağlanması ve yanlışa karşı doğruyu savunması yerine parti görüşlerini körü körüne benimsemesine neden olduğu ifade edilmektedir. 1

Bu bilimsel eserlerde, Türkiye’de demokrasinin ve siyasi parti içi demokrasinin çağdaşlarından oldukça gerilerde olduğu, çağdaşları seviyesinde ileri bir demokrasinin önündeki en büyük engelin demokrasiyi içtenlikle benimsememiş siyasi partilerin yaygın olması gerçeği olduğu ifade edilmektedir. 2

Fakat herkes memnun olmalıdır ki, her kesim şikâyet ettiği halde, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın (SPK) bu duruma sebep olan hükümleri değiştirilmemiş bulunmaktadır.

Kemikleşmiş Lider Sultasının Sebebi Siyasi Partilerde Parti İçi Demokrasi Eksikliğidir.

En başında ifade etmek gerekir ki; Türkiye’de siyasi partiler ve demokrasi iktidara gelmenin ve kamu gücünü elde etmenin bir aracı olarak görülmektedir. Siyasilerin iş bulma, tayin, terfi, iş takibi, ihale, kredi takibi gibi neredeyse her türlü işleri üstlenmeleri, onları esas işlevlerinden uzaklaştırmakta; ilişkilerin genelde her aşamada karşılıklı çıkara dayalı olmasına ve sonucunda da demokrasinin yozlaşmasına neden olmaktadır.

Siyasetin bir menfaat kavgası; siyasetçilerin de bu mücadelenin aktörleri olarak görüldüğü bir ortamda, demokrasinin gelişme şansı çok azdır ve büyük bir oranda tesadüflere ve kişilere bağlıdır.

2820 sayılı SPK’da zorunlu kılınan tek tip parti örgütlenme modeli, en başta bireylerin ve toplumun örgütlenme özgürlüğüne uyarlı değildir. Dayatılan yapılanma toplum iradesinin siyasi parti politikalarında etkili olmasına ve sonucunda siyasette yansımasına da engeldir.

Parti üst yönetiminin yönetimsel yaklaşımlarının egemen olduğu, partililerin görüşlerinin alındığı siyasi partilerde, anketler ve temayül yoklamaları, istişare toplantıları gibi çalışmalar yapılmakta ise de, bunlar ortaklaşa mutabakatla kararlar oluşturmak için değil, sonuçlarından yöneticilerin yararlanması içindir. Buralardan çıkan sonuçlar, parti politika ve kararlarına yöneticilerin benimsemesi oranında etkili olabilmektedir. Bunların dışında siyasi partilerin örgütlenmesine ve karar mekanizmalarına partinin alt kademeleri ve parti üyeleri

neredeyse hiç karıştırılmamaktadır. Oysa parti örgütlerinin demokratikliğinde en önemli konu, parti üyelerinin getireceği kaynaklar ve siyasi katılımlarıdır. Buna karşın üyelerin parti yönetimini etkilemesi ve kontrol etmesi esas olması gerekirken, parti yöneticileri, üyeleri yönetmekte ve kontrol etmektedir. Bu şartlarda partilerin merkezlerindeki küçük bir grubun partiye egemen olarak parti oligarşisini oluşturması beklenmelidir. 3

Bütün sosyal gruplarda ve siyasi partilerde liderler ve etraflarında bir çekirdek kadro bulunur 4 ve bu doğaldır. Bütün insan topluluklarında ve siyasi partilerde lider niteliklerini haiz birçok kimse bulunur. Parti üyeleri, liderlerini bu nitelikleri taşıyan istekliler arasında gerçekleşecek bir yarışma sonucunda seçmelidirler. Parti içi demokrasi bu yarışmanın gerçekleşmesine uygun zemin ve ortamı sağlamalıdır. Ancak Türkiye’de en demokratik düşünce ile yola çıkan ve demokrasiye inananlar bile, bir süre sonra parti içi demokrasiyi unutmaktadırlar. Siyasi parti liderleri siyaset dışı müdahaleler olmadıkça, hayatları boyunca görev yapmakta; lider sultası nedeniyle kurumlaşma gerçekleşmemekte; bir fikir, bir kadro hareketi olması gereken siyasi partiler giderek onu kuranların adeta mülkü haline gelmektedir.

Yazarlardan M. Yanık, eserinin s. 167-198’de ifade ettiği üzere: partilerdeki egemenliklerini koruma ve sürdürme güdüsü içindeki oligarşik güçler, şeffaf bir parti üyeliği sisteminin oluşmasına engel olarak sistemi yozlaştırmaktadır. Üye kabulünde sınırlamalar ve kayıt sistemindeki küçük püf noktaları sistemin yozlaştırılması için uygun ortam yaratmaktadır. Düzenli ve sistemli bir kayıt sistemi olmadığı için, kimin üye olduğunu veya olmadığını anlamak çoğu zaman mümkün olmamaktadır. Bir düzen öngörülmüş olsa bile, uygulamada hiç işlememekte; yanlış veya eksik işlemektedir. Üye ağaları denilen kişiler oluşmakta, naylon kayıt denilen gerçek olmayan toplu üye kayıtları yapılmakta, böylece siyaset geniş halk kesimlerinin katıldığı değil bu işle profesyonel olarak ilgilenen kişilerin tekeline girmekte; sağlıklı siyasal katılım kanalları tıkanmış bulunmaktadır.

Dolayısıyla Anayasa m. 68(1)’deki vatandaşların, siyasi parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve çıkma hakkına sahip olduğuna dair hükmün siyasi partilerin görüşlerini benimseyen kimselerin siyasi partilere üye olmasını ve üye olarak kalabilmesini sağlamakta başarısız olmuş bulunmaktadır.

Parti içi demokrasi ilkesi, Avrupa’da Almanya ve İspanya’ya ilaveten Türkiye’de de bir anayasal bir yükümlülük olarak düzenlenmiş olmasına karşın, Dr. Fazıl Sağlam’ın ifade ettiği üzere: çok dereceli parti içi seçim sistemi, parti içi demokrasiyi engellemekte; oligarşiye ve lider sultasına neden olmaktadır. Parti genel merkezleri, seçilmiş yerel parti örgütlerini görevden alabilmekte; seçimle gelenler seçim dışı yöntemlerle görevden alınabilmektedir. Yanık’ın s. 169’da belirttiği üzere istisnai hallerde izin verilmesi gereken bu yetki, merkez yönetimin tabanın iradesini dayatmalarla yok saymasına neden olmaktadır.

Uyanık’ın s. 174’te ifade ettiği üzere 2820 sayılı SPK m.37’de 1986’da yapılan değişiklikle, aday belirleme yönteminin siyasi partilerin tercihine bırakılması, aday belirleme yetkisinin dar bir lider ve merkez kadrosunun eline geçmesine neden olmuştur. Adaylar, demokratik ve temsilde adalete daha uygun olan serbest, eşit, gizli oy açık tasnif esasları çerçevesinde önseçim yolu ile değil, merkez yoklaması suretiyle belirlenmektedir. Sonuçta, aday belirleme yetkisi, parti merkezlerindeki grupların hâkimiyetine girmektedir.

Siyasi partilerin kongreleri, parti politikalarının belirlenmesine ve kararların alınmasına parti üyelerinin katılmalarını sağlayan değil, formalite gereği resmi seçimlerin yapılmasından ibaret olabilmektedir. Yöneticilerin seçimlerinde ise, sabit liste uygulamaları ile gizli oy açık sayım ilkesi ihlal edilmekte, yönetici adayları arasında yarışma olması önlenmekte, merkeze biat ve parti üst yönetimi tarafından takdir edilenle kanaat edilmesi zorunlu hale gelmektedir. Bütün partilerde benzer yöntemlerin uygulanması ılımlı ve uzlaşmacıların değil, aşırıların ve militan niteliklilerin seçilmesine ve bu durum da siyasette ve toplumda kutuplaşmanın artmasına neden olmaktadır.

Bütün bunların temelinde parti içi demokrasiyi ortadan kaldıran üyelerin eşit ve adil temsilini ihlal eden delegelik sistemi ile kademeli ve delege usulü seçim sistemlerinin kullanılması, düzenli ve şeffaf olmayan parti üyelik kayıt sisteminin parti üyeliklerini ve delegeleri kontrol altında tutmaya imkân vermesi gibi ciddi sebepler yatmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanım, düzeltilmesi elinizde olan bu hususta Kılıçdaroğlu’na tekrar tekrar yüklenmek yerine, göreviniz kapsamında ve gücünüz dâhilinde olan bu aksaklıkları düzeltiniz ve siyasi parti üst yönetimlerinin sağlıklı oluşumunu ve değişmesini sağlayınız.

Sayın Kılıçdaroğlu, siz de talepkar olunuz ki, tüm siyasi partilerde sağlıklı bir şekilde lider yetişmesine ve değişimine vesile ve destek olunuz…

1 M. Yanık s. 100, dn. 79
2 M. Yanık s. 149
3 M. Yanık s. 158 – 166
4 Uyanık, s. 186, dn 130

Diğer Yazılar
“Yargı ve hukuktaki sorunlar ve sıkıntılar kendini enflasyon, kur baskısı, halkın fakirleşmesi gibi ekonomik sorunlar olarak da ortaya koyuyor. Aralarındaki bağlantıyı inceleyince hukukun ve ekonominin birbirinden ayrı değil, aynı paranın…

11 dk.

31 Mart’taki yerel seçimler için gittikçe hızlanan yarış, belediyelerdeki yolsuzluk pastasına sahip olmak için mi yoksa halka hizmet için mi? Can yakan yüksek enflasyon, niçin Eylül 2021’den itibaren adeta zoraki…

3 dk.

Türkiye, sözde halkın kendi kendisini yönettiği bir demokrasi. Ama temiz su getirmek, atıkları götürmek, sokakları temizlemek dahil günlük hayatı yakından ilgilendiren işleri yapan belediyelere başkan adaylarını, birkaç istisna hariç, oligarşik…

3 dk.