Toplumun Refahı İçin Devletler Doğru Kararlar Almak Zorundadır

Devleti yönetenlerin zamanında doğru ve sağlıklı kararlar alması; refah, toplumsal huzur ve barışı doğrudan etkiler.

Devlet, vatandaşlarının refahını artırmak için ekonomik faaliyetleri koruyarak geliştirmekle görevli, bunun için de ekonominin gerektirdiği kuralları koyma, uygulama ve tedbirleri almaya yetkilidir. Ülkedeki ekonomik faaliyetlerin yegâne düzenleyicisi olan devlet; üretimi, tüketimi, alımı, satımı, borç alması ve vermesi gibi ekonomik faaliyetlerine ilaveten zaman zaman bir piyasa oyuncusu da olarak piyasalarda faaliyet göstererek ülkedeki ekonomik faaliyetleri doğrudan etkiler.

Devleti yönetenlerin zamanında, doğru ve sağlıklı kararlar alması, refah, toplumsal huzur ve barışı doğrudan etkiler. Nitekim Türkiye’nin 1970’li ile 2010’lu yıllar arasındaki ekonomik performansındaki çıkışların sağlıklı kararlar alınabildiği, inişlerin ise karar alınamayan ya da kötü kararlar alınan durumların sonucu olduğu kolayca görülebilir. Enflasyonun yıllarca yüksek seyretmesi, genç yaşta ve çalışabilir insanları emekli eden sosyal güvenlik sisteminin iflas noktasına gelmesi kötü kararların kötü sonuçlarına örneklerdir. Buna karşın 2001 krizi sonrasında IMF ve diğer kredi kuruluşlarının baskısı ile kamunun mali disipline sokulması sayesinde 2008 krizinden Türkiye’nin görece az etkilendiği, demokratikleşme yönündeki adımların ekonomide iyileşme sağladığı yakın tarihimizin hafızasındadır.

<strong>‘Hesapverirlik’in Önemine En İyi Örnek: Darbe Dönemleri</strong>

Yakın tarihimizdeki tecrübeler, hukukun üstünlüğünün göz ardı edildiği ve kamu yöneticilerinin hesapverir olmadığı dönemlerde kişisel kişisel çıkarların, geçimsizliklerin ve güç kavgalarının sistemi tıkadığını, devlet adına sağlıklı kararların zamanında alınamadığını, ekonominin çöküşe geçtiğini, çözülemeyen sorunların darbelere davetiye çıkardığını, zaruri kararların bile ancak darbe yoluyla alınabildiğini, tek otorite olan darbecilerin ise isabetli kararlar alamaması ve  kararlarına itiraz edilemez olmasının hataların büyümesine neden olarak zaman içinde çözdüğü sorunlardan daha derin olabilen sorunlara neden olduğunu göstermektedir. Nitekim 1980 darbesinden 20 yıl sonra ülkenin derin bir krize girmesi, darbecilerin temel ekonomik kurumları sağlıklı oluşturamadıklarını göstermiş; bu durum uluslararası kredi kuruluşlarının baskısı ile düzeltilebilmiştir. 2001 sonrasında demokratikleşmenin hız kazanmasıyla ülkenin uluslararası itibarının yükselmesi ve bunun ekonomik gelişmeye yansıması elle tutulabilir bir örnektir.

Sonuç olarak hukukun üstün, yöneticilerin hesapverir olduğu demokratik yönetimlerin ekonomik olarak da başarılı olmalarının temelinde devlet yöneticilerinin sağlıklı kararları zamanında alabilir olmaları ve bunun süreklilik arzediyor olması yatmaktadır. En küçük düzeydeki mikro işletmeler ile on binlerce kişi çalıştıran devasa işletmelerde dahi sağlıklı karar alabilmek için demokratik yöntemler kullanılması, çalışanların ve hatta diğer paydaşların da yönetime katılımının sağlanması demokratik yönetimin sağladığı sağlıklı karar alabilme ve bunu sürdürülebilir kılma yönüdür. Zira yöneticilerin tek başlarına veya bir grup olarak bir araya geldiklerinde kocaman bir ülkenin ihtiyaçlarını anlamaları da ona uygun sağlıklı karar almaları da artık mümkün değildir. Demokrasiler halkın yönetime katılımı suretiyle yönetimin çok daha sağlıklı bilgi edinmesini ve karar verebilmesini sağlar.

‘Orta Demokrasi’ye ‘Orta Gelir Seviyesi’

Demokratik yönetim konusunda orta aralıkta olan Türkiye’nin ekonomisinin de orta büyüklükte ekonomiler arasında yer alması ve kişi başına gelirde orta gelir seviyesinde olması şaşırtıcı değildir. Bundan Türkiye’nin orta gelir seviyesinde olmasının yönetiminin orta demokrasi seviyesinde olmasının sonucu olduğu sezilebilmektedir. Nitekim Mahfi Eğilmez bir başka açıdan bakarak “Türkiye’nin kırılgan beşli kategorisinden çıkabilmesinin bir yolu dış borç yükünü azaltmak ve cari açık finansmanını borçla yapmak yerine doğrudan yabancı sermayeyi çekmek. Bunun da yolu hukukun üstünlüğünü sağlamak, demokrasi standartlarını yükseltmek, risk yaratmaktan kaçınmak, toplumsal uzlaşmayı gerçekleştirmekten geçiyor” demektedir (t24 19 Şubat 2018).

Dolayısıyla Türkiye’nin orta gelir seviyesinden daha ileriye gitmesi de doğal olarak demokrasiyi ileriye götürmesiyle mümkün olacaktır.

Bunu yapabilmek için de öncelikle ele alınması gereken hususlardan birincisi hukukun üstünlüğü ve hesapverirliğin kamuda hâkim olmasını sağlamak; ikincisi bunu sağlamakla görevli yargı gücünü tam bağımsız, hesapverir ve toplumun ihtiyacına cevap veren şekilde etkin ve verimli hizmet verir hale getirmek; üçüncüsü de seçimlerde, siyasi partiler ile meslek kuruluşlarında temsilde adaleti sağlamaktır.

Diğer Yazılar
Hâkim ve savcıları Adalet Bakanlığı’nın göreve kabul ettiği, başarılı adayların mülakatlarda elendiği, yargının en kritik kurumu Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) yürütmenin bir uzantısı haline geldiği, tek kişilik yürütme cumhurbaşkanının…

3 dk.

Geçenlerde Birgün’den Uğur Koç, Google’un Türkiye’de bağımsız gazeteciliğe engel olduğunu, Google Türkiye’nin algoritmasının, bağımsız haber sitelerine erişimi dramatik şekilde aşağı çektiğini, Birgün, Gazete Duvar, Halk TV ve T24’ün internet sitelerinde…

8 dk.

Kendimden korkuyorum artık. Bıkkınlık gelip Stockholm Sendromuna yenik düşmekten, sahte mutluluk yaşayıp adalet mücadelesini bırakmaktan çekiniyorum. Çünkü yine bildik ve kanıksanmış bir haber düştü medyaya: Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK)…

8 dk.