This article was published in the 2010/11 edition of the Galatasaray University Faculty of Law Journal and closely concerns the Turkish judiciary. In it, I highlight that there is a recognition that, when faced with government authorities and public administrations (the courthouse in particular), it is detrimental to be honest.

Therefore, established social values such as honesty and integrity are being eroded.

İnsanlarımız, uyuşmazlıklarda yargıyı çözüm mercii olarak değil, isteklerine alet edebileceği bir otorite olarak görmekte, uyuşmazlığı ile ilgili gerçekler ve deliller söz konusu olduğunda işlerine gelenleri açıklayıp gelmeyenleri gizlemektedir.

Yargılama usullerinde kabul edilen ve “ispat edebileceğin kadar iddia et” olarak özetlenebilecek olan yargılama usul kuralları bu durumun temel nedenidir. Oysa uyuşmazlıklarda en son çözüm mercii olan yargı mercilerinin önünde, uyuşmazlıkla ilgili gerçeğin ve delillerin dürüstçe, tam ve doğru olarak açıklanması şarttır. Mahkemelerinin gerçeği ortaya çıkaramadığı bir ülkede adalet duygusunun zedelenmesi kaçınılmazdır. Dolayısı ile Türkiye’nin uyuşmazlıkların çözümünde dürüstlüğü sağlaması ve bozuşturucu olan zihniyeti düzeltici ve tamir edici hale getirmesi gerekmektedir.

İkincisi; doğrunun tam olarak açıklanmadığı yargılamalarda, yargının etkin ve verimli hizmet vermesinin mümkün olmadığı, verilecek yargı kararlarının gerçeklere uygun ve isabetli olamayacağı ve mutlaka hatalı olacağıdır.

Başvuranların gerçeğe uygun olmayan açıklamaları üzerine karar veren, tarafların menfaatlerine geldiği kadar açıkladığı delillere göre karar vermek durumunda olan ve gerçeği tam olarak tespit edemeyen mahkemelerin adalet duygusunu tesis edemeyeceği, tersine yargıya verilen devlet gücünü suistimal etmek isteyenlerin hukuksuzlukta yarışmalarına alet edilecekleri kolayca öngörülebilir. Devletin en önemli gücünün haksızlıklara alet edilmek istenmesi kadar kötü bir durum düşünülemez.

Oysa yargı mercilerinin toplumdaki uyuşmazlıkları gideren ve bireyler arasındaki iş birliğini yeniden tesis eden, uzlaşma ve barışmaya zemin hazırlayan, toplumun ürettiği değerleri tüketen değil geliştiren, güçlendiren ve artı değer yaratan yerler olması gerekir.